Yasam
Moderator

Son yıllarda heteroseksüel ilişkiler, köklü bir değişim sürecinden geçiyor. Birçok kadın bilinçli olarak bekar kalmayı tercih ederken, yalnız erkek sayısı da buna bağlı olarak artıyor. Peki bu toplumsal dönüşümün arkasında ne yatıyor?

Bugün birçok kadın, ruh sağlığını tehdit eden romantik ilişkilerden uzak durmayı, kişisel bir bakım görüyor. Çoğu, bu kararı hayat kalitesini korumak, kendi ayakları üzerinde durmak ve yıpratıcı ilişkilerden kaçınmak için veriyor. Üstelik bu kadınların geneli, duygusal ya da ekonomik anlamda kimseye ihtiyaç duymadan yaşamlarını sürdürebiliyor. Ancak bu tablo, erkekler için aynı şekilde gelişmiyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar, yalnız ve bekar erkeklerin sayısında belirgin bir artış olduğunu ortaya koyuyor.

Psikolog Greg Matos, erkeklerin kadınlara kıyasla partner sahibi olma konusunda daha geride olduğunu iddia ediyor. Üstelik bu durumun, 30 yıl öncesine kadar tam tersi şekilde ilerlediğinin de altını çiziyor. Araştırmalara göre, bugün erkeklerin partner bulmakta zorlanmasının temel nedenlerinden biri “duygusal beceri eksikliği”. Kadınlar ise ilişkide aradıkları kriterleri yükseltmiş durumda. Duygusal ulaşılabilirlik, iyi iletişim ve ortak değerler, artık çoğu kadın için bir erkekte bulunması gereken olmazsa olmaz özellikler arasında yer alıyor.

Araştırmalar, kadınların ilişkilerde hem fiziksel hem de duygusal yükün büyük kısmını taşıdığını gösteriyor. “İkinci vardiya” olarak bilinen bu kavram, özellikle çalışan kadınların hem iş yerinde hem evde sorumluluk üstlenmesiyle ortaya çıkıyor. Melbourne Institute’un verilerine göre, kadınlar erkeklerden haftada ortalama 21 saat daha fazla ücretsiz ev işi yapıyor. Bu fark, çocuk sahibi çiftlerde daha da büyüyor.

Üstelik kadınlar, cinsel yaşamdan da erkeklere kıyasla daha az tatmin oluyor. 52 bin kişiyle yapılan bir araştırma, heteroseksüel kadınların yalnızca yüzde 65’inin cinsel ilişkide orgazm olduğunu kanıtlarken; bu oran erkeklerde yüzde 95’e çıkıyor. Bu duruma “orgazm uçurumu” (climax gap) deniyor.

Kadınların karşı karşıya kaldığı riskler sadece iş yükü ve tatminsizlikle sınırlı değil. Şiddet riski de oldukça yüksek. Araştırmalara göre, kadınlar erkek partnerleri tarafından fiziksel, cinsel ve psikolojik şiddete uğrama konusunda açık farkla dezavantajlı. Birleşik Krallık’ta her iki haftada bir ortalama üç kadın, erkek partneri veya eski partneri tarafından öldürülüyor. Ayrıca, kadınlar ciddi bir hastalığa yakalandığında, partnerleri tarafından terk edilme olasılıkları erkeklere göre çok daha yüksek.

Geçmişte kadınların ilişkilere mecbur kalmasının temel nedeni ekonomik bağımlılıktı. Tek maaşla geçinilebilen dönemlerde kadınlar çalışmadığı için erkeğe ihtiyaç duyuyordu. Ancak günümüzde kadınlar, hem ekonomik hem de sosyal açıdan bağımsız. Üstelik 1970’lere kadar ABD ve Birleşik Krallık’ta kadınların banka hesabı ya da kredi kartı açabilmek için erkek bir kefile ihtiyacı vardı. Şimdi ise kadınlar, hem kendi hayatlarını sürdürebiliyor hem de evlilik olmadan da mutlu olabileceklerini biliyor.

Kadınlar güçlenirken, erkeklerin aynı oranda dönüşüm geçirmemesi ilişkilerde dengesizlik yaratıyor. Greg Matos, bekar erkeklerin büyük bölümünün sağlıklı ilişkiler kurabilmek için duygusal becerilerini geliştirmesi gerektiğini vurguluyor. Bu eksiklik, toplumda erkeklere dayatılan “duygusuzluk” kalıplarının bir sonucu. “Erkekler ağlamaz” ya da “Erkek dediğin sert olur” gibi söylemler, erkekleri iç dünyalarını bastırmaya itiyor. Oysa araştırmalar, erkeklerin evli ya da ilişkideyken daha sağlıklı ve uzun bir yaşam sürdüklerini gösteriyor. Bu da erkeklerin ilişkiye daha çok ihtiyaç duyduğunu ortaya koyuyor.

Uzmanlara göre, kadınlardan standartlarını düşürmeleri beklenmemeli. Bu noktada sorumluluk tamamen erkeklere düşüyor. Duygusal erişilebilirlik, sağlıklı iletişim, empati ve bireysel gelişim gibi alanlarda erkeklerin kendilerine yatırım yapmaları gerekiyor. Aynı zamanda ailelerin, erkek çocuklarını geleceğin ilişkilerine uygun şekilde yetiştirmesi kritik önem taşıyor.

Kadınlar artık yalnız kalmayı bir eksiklik olarak değil, özgürlük olarak görüyor. Üstelik araştırmalar da evlenmeyen ve çocuksuz kadınların istatistiksel olarak en mutlu demografiyi oluşturduğunu gösteriyor. Yapılan psikolojik çalışmalar, gerçek çözüme giden yolun, erkeklerin kendilerini dönüştürmesinden geçtiğini söylüyor.